Tarihi, zulüm, işkence ve hezimetle dolu olanlar, “sahte tarih” yazarken, tarihe adını altın harflerle yazan Osmanlı’yı “hasta adam” olarak nitelendirdi, karaladı. Bir çınar gibi dalları etrafını gölgeyen, muhafaza eden, dünyanın dört bir tarafında adaleti tesis eden Osmanlı, Batı’nın gözünde “gerici” oldu. Türlü yalanlarla bu milletin evladlarıyla ecdadının bağını koparmayı hedeflediler.
Tarihimizi içindeki mana ve ruh ile birlikte bizlere aktaran, yalana yalan, masala masal diyen, Rahmet-i Rahman’a kavuşan Üstad Kadir Mısıroğlu hayatı boyunca gerçekleri konuştu. İslâm’a, ecdada sövdürtmedi. “Ben Osmanlıyım” diyerek bu milletin köklerine olan bağlılığını ifade etti. Ona “gerici” diyenlere adeta;
“Ne harâbîyim ne harâbâtîyim
Kökü mazide olan âtîyim…” dedi.
Üstad, kelamıyla, kalemiyle, masasıyla, libasıyla yaşayan bir Osmanlıydı. Her cümlesi, kazanılmış bir zafer hükmünde olan eserleri, gür sesi, kararlı ifadeleri ve sarsılmaz şecaatiyle bir asırdır bir yenilgiden diğerine savrulan Müslümanların, küffarı sarsan pençesiydi Kadir Mısıroğlu. Çoğunluğun “an”ı yaşama derdine meftun olduğu bir zamanda yarınların sancısını çekenler garip kalmaya, yalnızlaşamaya mahkumdur. O Ümmetin selameti için hürriyet dahil sahip olduğu her şeyi feda edecek bir iradeyle meydan yerine çıktı ve bunun gereğini yaptı. Hakka Yürüyüşü Mübarek Olsun.
(Ruhuna El-Fatiha